gastronot

yeme-içme kültürüne dair...

Fotoğrafım
Ad:
Konum: İstanbul, Türkiye

Merhaba, ben Bahar Yaka. 36 yıllık hayatımın 24 yılını doğduğum şehir olan İzmir'de geçirdim. Yemek yapmayı ve yemeyi çok seven, her öğünün adeta ritüel olduğu bir ailede büyüdüm. Herkesin bulunmak için büyük özen gösterdiği akşam yemeklerinin, geç vakit yapılan pazar kahvaltılarının tadı hala damağımdadır. Balkan kökenli bir ailenin 2. kuşak İzmir'lisi olarak, damağım hem Akdeniz mutfağının eşsiz lezzetleriyle tanıştı hem de Trakya mutfağının ot kokulu yemeklerinden tattı. Böylece yemek ve içmek hayatta en çok sevdiğim şeylerin başında yeraldı. Yaşım ilerledikçe şarapla tanıştım. Hatta tanışmakla kalmayıp kendi şarabımı yapmaya başladım. Şarabın en yakın dostu olan peynir ise, asla vazgeçemeyeceklerim arasındaydı. Her yeni tadın içindekini keşfetmek ve onu denemek en büyük hobilerimden oldu. Bu site sayesinde de bildiklerimi sizlerle paylaştım.

Cumartesi, Mayıs 06, 2006

Komşuda pişer bize de düşer...

Atasözlerine konu olan enstantaneleri artık gerçek hayatta görmez olduk. Toplumsal yozlaşmadan şikayet edip dururken, bu yozlaşmanın önce kendi aile ilişkilerimizde başladığını, sonra komşuluk, dost, arkadaş, akraba ve giderek toplum geneline bulaştığını farketmeyiz. İnsanoğlu burnunun ucundakini görmezken, etrafında olup biteni eleştirerek kendini duyarlı insan sınıfa sokmayı erdem bilir. Oysa sadece eleştirmenin ya da şikayet etmenin bunca zaman kimseye bir fayda getirmediğini göremez.
Çevremizdeki ve tarihteki örnek komşuluk ilişkileri, hep münakaşa ile sürüp gitmiş ve bundan kimse bir fayda sağlamamış. İşte buna en güzel örneklerden biri olan Türk-Yunan komşuluğu, tarih boyunca konuşulmuş, saptırılmış, abartılmış. Her iki tarafın gelecek nesilleri, geçmiştekiler tarafından, tabiri caizse saçma sapan bir sürü hurafeyle doldurulmuş. Gereksiz ve tepeden inme bir düşmanlık öğretilmiş zorla. Dibimizdeki komşumuzu, düşman bellemişiz bunca yıl.
Benim ailemin iki nesil öncesi Yunanistan'dan göçmüş, İzmir'e yerleşmiş. Annem, Yunan radyosunun dinlendiği, aile büyüklerinin aralarında Yunanca konuştuğu bir evde büyümüş. Babam deseniz, vakti zamanında İzmir'de Müslümanlardan çok olan Gayrimüslim komşuların arasında... Ama bütün bunlara rağmen, birgün ablam karşılarına dikilip "Biz Yorgo ile evleneceğiz" dediğinde onlar bile karşı çıkmıştı. Tabii denizin diğer yakasında da Yorgo'nun ailesi...
Yorgo da, Kayseri'de doğan dedesinin Girit'e yerleşmesi ile adaya köksalan bir ailenin evladı. Belki O'nun dedesi ile bizim dedemiz aynı anda Ege Denizi'nde, ters istikametlerde giden iki geminin güvertesinde, gözgöze gelmişlerdir, bilinmez... Evinden, yurdundan zorla ayrılan bu iki ailenin kaderi, döndü dolaştı yine bir araya geldi ve ablam Papatya ile Yorgo, bu düşmalığa meydan okurcasına hayatını birleştirdi. Film gibi değil mi?
Yanlış hesaplamadıysam 10 yıldır, çok mutlu bir evlilikleri ve Maya adında dünya tatlısı bir kızları var. Zevk, hobi ve hayat görüşü olarak hayatımda gördüğüm en uyumlu çift onlar... Her ikisi de yemek kültürüne merak salmış insanlar. Dayısı profesyonel bir aşçı olan Yorgo, sanırım biraz da genlerin kudretiyle çok güzel yemekler yapıyor. Ablam da Maya'dan arta kalan vakitlerinde, benim de baskılarım sayesinde sizler için bir blog hazırladı. Sayfasının adı, "Komşuda pişer, bize de düşer". Bu tutkuyu O'na da bulaştırdığım için mutluyum. Eminim ilginizi çekecek, O'nun da dediği gibi zaman zaman tanıdık gelecek bir çok şey bulacaksınız sayfasında. Tavsiye ederim.

2 Comments:

Blogger tata said...

Tesekkürler tavsiyene, biz onunla arkadas bile olduk.
Sevgiler

5/07/2006 06:17:00 ÖS  
Anonymous Adsız said...

That's a great story. Waiting for more. » » »

3/04/2007 07:03:00 ÖS  

Yorum Gönder

<< Home

Free Web Site Counter
Website Counter