Bu yaz, Bodrum Turgut Reis'te bir devremülk kiraladık. 33 yıllık hayatımın en uzun tatili olarak tarihe geçen bu sürecin ilk 15 gününde annem ve babam, 5 gününde sevgili Asuman ve Sarp bizimleydi. Bir hafta kadar kızlarla yalnızdık. Yağmur'un deyimiyle "kız kıza tatil" yaptık :). Son haftayı da babamızla birlikte, çekirdek aile olarak tamamladık. Hepsi de birbirinden keyifliydi bizim için. Sitedeki komşularımızla, çok güzel dostluklar kurduk.
Yeni dostlarımızla her Cumartesi, Turgut Reis pazarına gittik.
Kızlarla bayılıncaya kadar Deniz Börülcesi yedik. Bu pazar gezilerinden birinde, Bodrum'un yerlilerinden olan birkaç teyzenin tezgahından "Hardal Otu" aldım. Teyzelerimin tarifine göre, 5 dk. haşlayarak pişirdiğim hardal otunun, limon, sarımsak ve zeytin yağı ile birleşiminden oluşan bu salata, nefisti... Kızlar, salatanın tadını pek merak etmeyince hepsi bana kaldı elbet... Şikayet eden kim. Salatayı yerken, öylesine kendimden geçmişim ki, Özden'in yüzünü buruşturarak bana bakışını neden sonra fark ettim. Hemen arkasından da, beni çok güldüren soruyu patlattı. "Onu gerçekten isteyerek mi yiyorsun?" Neden istemeyeyim ki? Kim zorlayacak beni yemek için? Kendi otumu kendim aldım, kendim yaptım, kendim tattım... Ama bunu anlamak O'nun için çok zor olsa gerek :)
Turgut Reis'i çok sevdim. Bodrum'un 20 küsur km. yakınında olmasına rağmen, daha sakin, daha bakir, daha naif... Asuman'la birlikteyken, Turgut Reis'te tek kalan sandalet ustasının dükkanına uğradık. Çocukluğumdan beri sevdiğim Bodrum sandaletlerini, bu minicik dükkanda yapılırken görmek çok keyifliydi. Bu ustadan 25 liraya aldığımız nefis terlikleri, Bodrum çarşısında 95 liraya görünce, popülaritenin bedelini anladık. El yapımı sandalet seven ve isteyenlere duyurulur : Doğru adres Turgut Reis Çarşısı...
Tatilden, İstanbul'a dönüş rotamızı belirlemiştik. Sabah karanlıkta yola çıkacak, ilk olarak Efes ve Meryem Ana'ya uğrayacaktık. Sonra Selçuk'ta bir köy kahvaltısı yapacak, oradan da Ayvalık'a, teyzemize uğrayacaktık. Gece olmadan da İznik'te olacaktık...Köy kahvaltısı hariç, planladıklarımızın hepsini gerçekleştirebildik. Yol boyunca, şöyle ballı kaymaklı, ev reçelli, petek ballı, sahanda yumurtalı bir köy kahvaltısı hayal edip durduk. Hatta Özden, bu hayalleri biraz abartıp, çöp şiş ve kuyu tandır fantazileri kurmaya başladı. Henüz kuyu tandır için vaktin çok erken olacağına karar verip, Selçuk'ta yol boyunca hayalini kurduğumuz kahvaltıyı aradık, ama bulamadık. Otoyola girip de aç kalma korkusuyla, tabelasında kahvaltı yazan bir mekana girdik. Paket bal, reçel ve tereyağı ile, sayılı olarak tabaklara konmuş ve kurumuş zeytinlerimizi yedik. Hayal kırıklıklarımızı da yanımıza alıp, yolumuza devam ettik.
Ama İznik'te, bizi nasıl bir lezzetin beklediğini bilmiyorduk...
Çok yakında ...