MAVİ MUTFAK
Çocukluğumun geçtiği ev, kendisi küçük ama mutfağı oldukça büyük bir evdi. Gök mavisi mutfak dolapları, kareli örtüler serili rafları vardı. Büyük bir yemek masası, kışın içimizi ısıtan kömür sobası ve ablamla benim odama bakan bir de penceresi vardı. Belki konum olarak evin tam merkezinde olmasından, belki bizim ailece yemeğe meraklı oluşumuzdan, bu mavi mutfak, bizim evin kalbi sayılırdı. Annemin hemen bütün günü mutfakta geçerdi. Ablamla ben de, okuldan geldikten sonra mutfakta annemle vakit geçirir, okulda olup biteni anneme anlatırdık. Hatta öğle yemeğinden sonra, ödevlerimizi bile mutfak masasında yapar, annem yemek pişirirken, O’nunla sohbet etmeyi ihmal etmezdik.
İşte böyle bir mutfakta, böyle bir ailede büyüdüm ben. Hiçbir zaman kavrulan soğan kokusundan rahatsız olmadık ya da ev kokacak diye balık kızartmaktan kendimizi alıkoymadık.
Hatırlıyorum da, komşularımız bile bizi ziyarete geldiklerinde, mutfakta oturmak isterlerdi. O sıcacık havası, mis kokusu herkesi sarardı. Ne yılbaşı yemekleri yedik, ne bayram sofraları kurduk o mutfakta. Annemin egemenliği altındaki bir kaleydi adeta. Bizler de mutfak sınırları içinde, annemin hükümdarlığına boyun eğer, otoritesine, kendi düzenine saygı gösterirdik.
Bir kez daha sorarsanız bana “Yemek nedir?” diye. Tek cevabım, “Mavi mutfakta yediğim yemeklerdir” olur…
*
*