Çok değil, bir hafta kadar önce, dükkanda Handan'a anlatıyordum. Demek ki tam zamanıymış ve biyolojik takvimim bu tadı bana hatırlatmış ki, yıllar sonra İstanbul'da buldu beni... Çocukluğumuzun İzmir'inde, bu mevsimde, bizler sokakta oynarken (şimdiki şehirli çocuklar bilmez "sokakta" oynamayı), "Taze Nohut" satan seyyar satıcılar geçerdi kapıdan. Bizim için ne büyük eğlenceydi, demet demet taze nohutları alıp yemek, çöpünü yere atmak ve tabii ki sonra nohudun kendi çalısı ile yerleri süpürüp temizlemek... Bunun nesi eğlence demeyin lütfen. Çocukluk işte... Taze nohutlar, iki karış yüksekliğinde otsu bitkisinin üzerinde, içi kimi zaman sadece hava dolu, ama genelde tekli ve ikili yeşil nohutları koruyan keseciklerin sallandığı, aman aman bir tadı olmayan, ama bizi çok mutlu eden eğlenceliklerdi.
Dedim ya geçen gün konuşuyorduk. Nereden aklıma geldiyse, İstanbul'da olup olmadığını sordum. Konuşmaların sonunda olmadığına karar verdik ama acele etmişiz.
Bu pazar bizim evde, çok sevdiğim arkadaşlarımla birlikte "kız kıza" toplandık. İşte onlardan Gülşen, taze nohutları yolda görmüş ve almaktan kendini tutamamış. Alırken de, kızlar evi batıracaklar, Bahar da bana kızacak diye düşünmüş. Ama haberi yoktu ki, taze nohut işine kızlardan çok anneleri sevindi. İki demet ota bu kadar mutlu olabilen çok kişi olmasa gerek : ))
Bana çocukluğumu hatırlattın Gülşen, sen de hep çocuk kal, çocuklar gibi mutlu kal...