Sevgili tata için Panna Cotta tarifi
Önce malzemeler (Bu arada Panna Cotta fotoğrafı görmek isterseniz tıklayın) :
yeme-içme kültürüne dair...
Merhaba, ben Bahar Yaka. 36 yıllık hayatımın 24 yılını doğduğum şehir olan İzmir'de geçirdim. Yemek yapmayı ve yemeyi çok seven, her öğünün adeta ritüel olduğu bir ailede büyüdüm. Herkesin bulunmak için büyük özen gösterdiği akşam yemeklerinin, geç vakit yapılan pazar kahvaltılarının tadı hala damağımdadır. Balkan kökenli bir ailenin 2. kuşak İzmir'lisi olarak, damağım hem Akdeniz mutfağının eşsiz lezzetleriyle tanıştı hem de Trakya mutfağının ot kokulu yemeklerinden tattı. Böylece yemek ve içmek hayatta en çok sevdiğim şeylerin başında yeraldı. Yaşım ilerledikçe şarapla tanıştım. Hatta tanışmakla kalmayıp kendi şarabımı yapmaya başladım. Şarabın en yakın dostu olan peynir ise, asla vazgeçemeyeceklerim arasındaydı. Her yeni tadın içindekini keşfetmek ve onu denemek en büyük hobilerimden oldu. Bu site sayesinde de bildiklerimi sizlerle paylaştım.
Servis yapmaya çalışırken unuttuğum ve yedikten sonra, tadını çıkartırken aklıma gelen diğer bir lezzet de tatlımız "panna cotta ve çikolatalı meyveler" onları da bir daha ki denemede yazarım. Bize bildiklerini öğrettiği için şefimiz Emrullah Bey'e, bize mutfağını açan sevgili Sister's sahiplerine ve bize günboyu tahammül eden mutfak personeline yürekten teşekkür ederim. Önümüzdeki ay, yeni lezzetlerde görüşmek üzere...
Kadehi koklamak, aldığınız ilk yudumu ağzınızın içinde dolaştırmak, genzinizde, boğazınızda o reçine kokusunu hissetmek çok heyecan verici. Hazırlıklı olmamıza rağmen şaşırtıcı. Emin olun ki Retsina, bu güne kadar tattığınız beyazlardan çok farklı. Kostas'ın dediği gibi, "O'nu bir beyaz şarap olarak tadarsanız hayal kırıklığına uğrayabilirsiniz...". Evet, gerçekten de o, bugüne kadar tattıklarımdan çok farklı, çok şahsına münhasır... Kesinlikle bildik beyazlardan farklı sınıflandırılması gereken bir şarap, çok başarılı bir keşif...
Tsantali'nin, Chalkidiki bölgesindeki bağları... Bu bağlarda yetişen üzümler, Akdeniz'in tüm karakteristik özelliklerini taşıyor. Yunanistan'ın Dünya şarap pazarına armağanı...
Şarap üretiminin yanısıra, bizim rakımızla kardeş içki olan Ouzo (Uzo okunur) üretiminde de çok önemli bir konuma sahip. Akropolis'i çağrıştıran şişe tasarımıyla oldukça şık bir ürün.
Şarap serüvenleri boyunca, Dünya basınında sıkça yeralan Tsantali, sahip olduğu değerleri, komşusuyla paylaşmaya hazırlanıyor. Yakın zamanda, tüm seçkin şarap butiklerinde ürünlerini bulabileceğiniz Tsantali'yi daha yakından tanımak isteyenler için 05-09 Temmuz tarihleri arasında, Yunanistan Şarap Turu düzenleniyor. İstanbul - Kavala- Selanik - Halkidiki - İstanbul güzergahında seyredecek olan gezide, Tsantali bağları ve şarap üretim tesisleri gezilecek, bol bol şarap tadımı gerçekleşecek. Bir taşla iki kuş vurmak isteyen gezgin şarapseverlere duyurulur...
Gün içinde tarihle hiç işim olmamıştı. Nasılsa az önce dikkatimi çekti ve anımsadım. Bugün 5 Mayıs yani "Hıdrellez". Geceye adını vermiş, adının başına ermiş sıfatını almış Hızır ile İlyas'ın gecesi. İnanışa göre bereketin ve kısmetin simgesi olan Hızır, her zaman farklı kılıklarda çıkarmış insanların karşısına. Özellikle de Hıdrellez'de, Hızır'ın karşılarına kimin kılığında çıkacağı belli olmayacağı için her zamankinden daha cömert, daha yardımsever olurmuş insanlar. Hani belki karşılaştığımız Hızır'dır da cömertliğimiz karşılığında bizi mükafatlandırır diye... Çıkar dünyası işte, hiçbir zaman değişmeyecek... Cömertlik, yardımseverlik bir günle, bir geceyle sınırlı kalıp, bu kadarıyla evimize bereket getirecek diye düşünenler varsa, çok beklemesin bence. Bereketin ve kısmetin bizlerden beklediği daha fazlası...
Çocukluğumda Hıdrellez demek, sadece yılda bir kez, gece vakti sokağa çıkmamıza izin verilmesi demekti. Heyecanı bir hafta önceden başlardı. Ateş yakmak için, bir sürü çalı çırpı toplar, her zaman topladıklarımızın yetmeyeceğini düşünürdük. Biz evde akşam yemeğimizi yerken, sokağa çıkan ve ateşten atlamaya başlayan çocukların seslerini duydukça babamın gözünün içine bakar, "hadi siz de çıkın" diye işaret etmesini beklerdik. Annem, düşüp yanacağız diye yüreği pır pır, istemeye istemeye salardı bizi sokağa. Gece karanlığında sokakta olmanın verdiği heyecanla, annemin bütün gece perdenin arkasından bizi izlemiş olduğunu farketmez kendimizi yalnız zannederdik. Gözlerimizin içi alev alev yanıncaya kadar, ateşin üzerinden atlar, adeta -füme- olmuş vaziyette eve döner, saatlerce yıkanıp paklanır, ateşin son demlerinin tadını çıkaran daha özgür çocukları seyrederdik pencereden. O is kokusu günlerce çıkmazdı evlerden. Ama asıl eğlence ertesi gün olurdu. Aslında biz bu eğlenceyi sadece seyredenlerdik hep. Sepetini kapan pikniğe giderdi. Sazlı sözlü, çoluk çocuk kapının önünden geçen kalabalık aileler, gün boyu piknik yapmanın, haşlanmış yumurta ve taze soğan ikilisinin tadını çıkarırlardı.
Umarım, sizin de bu gece gül ağacına bağlayacağınız dileğiniz gerçekleşir. Ben şimdiden hepinize, bu güne kadar dilenmemiş tüm güzellikleri diliyorum...