İlk imza günü heyecanı : )

yeme-içme kültürüne dair...
Merhaba, ben Bahar Yaka. 36 yıllık hayatımın 24 yılını doğduğum şehir olan İzmir'de geçirdim. Yemek yapmayı ve yemeyi çok seven, her öğünün adeta ritüel olduğu bir ailede büyüdüm. Herkesin bulunmak için büyük özen gösterdiği akşam yemeklerinin, geç vakit yapılan pazar kahvaltılarının tadı hala damağımdadır. Balkan kökenli bir ailenin 2. kuşak İzmir'lisi olarak, damağım hem Akdeniz mutfağının eşsiz lezzetleriyle tanıştı hem de Trakya mutfağının ot kokulu yemeklerinden tattı. Böylece yemek ve içmek hayatta en çok sevdiğim şeylerin başında yeraldı. Yaşım ilerledikçe şarapla tanıştım. Hatta tanışmakla kalmayıp kendi şarabımı yapmaya başladım. Şarabın en yakın dostu olan peynir ise, asla vazgeçemeyeceklerim arasındaydı. Her yeni tadın içindekini keşfetmek ve onu denemek en büyük hobilerimden oldu. Bu site sayesinde de bildiklerimi sizlerle paylaştım.
400 ml su
400 ml üzüm sirkesi
8-10 diş sarımsak
1+1 tatlı kaşığı tuz
Biberleri, yıkayıp çekirdeklerini ayıkladıktan sonra 4 cm eninde doğrayın. Bir tencereye alın, üzerine 1 tatlı kaşığı tuz ve 400 ml suyu ilave edin. Kapağı kapalı olarak kaynamaya bırakın. Kaynayınca hemen altını kısın. En fazla 10 dk., biberler hafifçe yumuşayıp sararmaya başlayınca ocaktan alın ve hemen suyu ile birlikte başka bir kaba aktarın ki, pişmeye devam etmesin. Biraz ılınınca, 400 ml sirkeyi ve 1 tatlı kaşığı tuz ile dövülmüş sarımsağı ilave edip soğumaya bırakın. Aslında en ideali, en az bir gece bekledikten sonra yemektir. Ama siz isterseniz soğuduktan sonra servis yapabilirsiniz.
Not : Sirke ve sarımsağın koruması altında, buzdolabında 2-3 hafta saklayabilirsiniz. Tabii yememeye dayanabilirseniz. Afiyet olsun...
İşte benim bamya da böyle bir çabanın örneği, ama sonuç denemeye değer. Yapılışı ise çok basit.
Malzemeler :
1/2 kg İri Bamya
10-12 adet sarımsak
200 gr haşlanmış Nohut
2 adet olgun domates
1 çay kaşığı tarçın
tuz
zeytin yağı
Bamyaları yıkayıp ayıklayın. Bir tencerede zeytin yağında, soyulmuş sarımsakları hafifçe kavurun. Kabukları soyulmuş domatesleri doğrayıp ilave edin ve biraz suyunu çekinceye kadar pişirin. Bamyaları, nohutları, tarçını ve tuzu ekleyin. Çok az (100 ml. kadar) sıcak su ilave edip, kısık ateşte bamyalar pişinceye ve neredeyse tüm suyunu çekinceye kadar pişirin. Ilık olarak servis yapın...
Bu güzel eriklerle birkaç yıl önce tanıştım. İlk gördüğümde boyutlarından ötürü hiçbir şeye benzetememiş, satıcıya sormuştum. Erik deyince çok şaşırmış olmalıyım ki, adamcağız bir avuç ikram etti ve parasını bile almadı. Tadına bakmak için eve gelmeyi zor bekledim (annemin sözleri kulaklarımda çınladı "yıkamadan yeme sakın...").
Diğer eriklerden çok daha geç zamanda, Ekim ayında olgunlaşan, dışı kırmızı, içi sarı, küçük mü küçük bu erikler pek sulu olmasalar da oldukça lezzetliler. Neden sonra, İstanbul'da tanıştığım bu eriklerin babanın bahçesinde de olduğunu öğrendim. Seviyorum deyince, baba da bir kasa dolusu getirmesin mi? Bu kadar eriği ne yapalım diye düşünürken, marmelat yapmak aklıma geldi. Hemen az bir miktar denedim ve herkez çok beğendi. Yapılışı, kıvamı ve tadı kızılcığa çok benziyor. Bu lezzetli marmelat için, aşağıdaki sevimli eriklerden bulmanız yeterli...
1 kg toz şeker
1/2 limon suyu
200 ml içme suyu
Erikleri yıkadıktan sonra, tencereye alın ve suyu ilave edip, kısık ateşte kapağı kapalı olarak kaynatın. Çok kısa zamanda erikler yumuşayıp çekirdeğinden ayrılmaya başlayacaktır. Bu kıvama geldiğinde, kevgir yardımıyla kalın dipli çelik bir tencereye süzün. Kaşığın tersiyle kevgirin içindeki erik posasını sadece çekirdekler kalıncaya kadar ezin. Tenceredeki erik suyuna toz şekeri ilave edip kaynatmaya başlayın. En az bir saat kısık ateşte kaynayacaktır. Ara ara üzerinde oluşan köpüğü alın. Pişip pişmediğini anlamak için, kuru ve soğuk bir porselen tabağa bir damla marmelat damlatın. Eğer damla dağılmadan top gibi duruyorsa kıvamına ulaşmış demektir. Hemen limon suyunu ilave edin, karıştırıp 1 dk kaynatın ve ateşten alın. Sıcakken kavanozlara doldurun. Bu aşamada kıvamı size oldukça sulu gelecektir. Ama merak etmeyin. Meyve suyunu andıran bu kıvam, soğudukça koyulaşacak ve hatta bir gece sonra ne kadar koyulaştığına inanamayacaksınız.
Afiyet olsun...
Köy kahvaltısı hariç, planladıklarımızın hepsini gerçekleştirebildik. Yol boyunca, şöyle ballı kaymaklı, ev reçelli, petek ballı, sahanda yumurtalı bir köy kahvaltısı hayal edip durduk. Hatta Özden, bu hayalleri biraz abartıp, çöp şiş ve kuyu tandır fantazileri kurmaya başladı. Henüz kuyu tandır için vaktin çok erken olacağına karar verip, Selçuk'ta yol boyunca hayalini kurduğumuz kahvaltıyı aradık, ama bulamadık. Otoyola girip de aç kalma korkusuyla, tabelasında kahvaltı yazan bir mekana girdik. Paket bal, reçel ve tereyağı ile, sayılı olarak tabaklara konmuş ve kurumuş zeytinlerimizi yedik. Hayal kırıklıklarımızı da yanımıza alıp, yolumuza devam ettik.
Ama İznik'te, bizi nasıl bir lezzetin beklediğini bilmiyorduk...
Çok yakında ...
1 kg havuç
2 adet büyük kuru soğan
100 gr ceviz
1 çay kaşığı toz tarçın
sıvı yağ
100 gr taze kaşar peyniri
Patatesleri haşlayıp, biraz tuz ilave ederek püre haline getirin. Ilınmaya bırakın. Piyazlık doğradığınız soğanları sıvıyağda hafifçe kavurun. Rendelenmiş havuçları ve tarçını ilave edin. Biraz tuz ekleyip birlikte kavurmaya devam edin. Havuçlar tüm suyunu çekip yumuşadığında ocaktan alın ve iri doğradığınız cevizleri ekleyip karıştırın. Bırakın o da biraz soğusun. Temiz bir buzdolabı poşetini tek kat olarak tezgahın üzerine yayın. Patates püresini ve havuçlu içi, porsiyon sayısına bölün. Bir porsiyon patatesi alıp naylonun üzerine yayın. Ortasına havuçlu içi, tepecik şeklinde yerleştirin ve naylon yardımıyla patatesi bohçalayın. Kapanma kısmı aşağıda kalacak şekilde, yağlı kağıt serilmiş fırın tepsisine yerleştirin. Üzerine rendelenmiş kaşar peynirini serpip, servis yapmadan yarım saat kadar önce, peynirler kızarana kadar fırınlayın. Afiyet olsun...