Mutfak Kültürü Atölyesi-2 (Acemi Aşçılar iş başında...)


yeme-içme kültürüne dair...
Merhaba, ben Bahar Yaka. 36 yıllık hayatımın 24 yılını doğduğum şehir olan İzmir'de geçirdim. Yemek yapmayı ve yemeyi çok seven, her öğünün adeta ritüel olduğu bir ailede büyüdüm. Herkesin bulunmak için büyük özen gösterdiği akşam yemeklerinin, geç vakit yapılan pazar kahvaltılarının tadı hala damağımdadır. Balkan kökenli bir ailenin 2. kuşak İzmir'lisi olarak, damağım hem Akdeniz mutfağının eşsiz lezzetleriyle tanıştı hem de Trakya mutfağının ot kokulu yemeklerinden tattı. Böylece yemek ve içmek hayatta en çok sevdiğim şeylerin başında yeraldı. Yaşım ilerledikçe şarapla tanıştım. Hatta tanışmakla kalmayıp kendi şarabımı yapmaya başladım. Şarabın en yakın dostu olan peynir ise, asla vazgeçemeyeceklerim arasındaydı. Her yeni tadın içindekini keşfetmek ve onu denemek en büyük hobilerimden oldu. Bu site sayesinde de bildiklerimi sizlerle paylaştım.
Domatesli, Çam fıstıklı ve Kuş üzümlü Roka Salatası. Sabah o rokaları buluncaya kadar neler çektik. Sanki herkes sözleşmiş, pazar sabahı koşmuş marketlere roka almış gibiydi...
BİRAZ DA LİKÖRDEN BAHSEDELİM...
Likörler, her ne kadar hafife alınıp, çoğu kişiye göre içkiden sayılmasa da, alkollü içeçek pastasında çok önemli bir paya sahiptir. Likör, meyve, alkol ve aroma vericilerden oluşan, ekseri % 20-25 alkollü, içimi hoş, ferahlatıcı bir içkidir. Aklınıza gelen hemen her meyvenin likörü yapılabildiği gibi, gül, bal, süt, yumurta, kahve, mocha, kakao, altın, menekşe gibi pek de tanıdık olmadığımız tatların da likörleri yapılır.
Likör yapmak, Dünya'da adeta bir sanat olarak görülür. Her sanat eserinde olduğu gibi, O'nu yapanın zevkine, yeteneğine, hayal gücüne ve tabii ki damak tadına göre sınırsız çeşitlenebilir. Bu sebeple, yukarıdaki tarife bağlı kalıp kalmamak sizin elinizde. Gönül rahatlığı ile, hoşlanmadığınız baharatları reçeteden çıkarabilir ya da yenilerini ekleyebilirsiniz.
Likörler, tekstür bakımından, adi, ince, yarım ince ve çok ince olarak dörde ayrılır.
Tek içimlik küçük bardaklarda servis yapılır. Uygun tatlarda likörler, çikolata ve kahve yanına iyi eşlik ederler.
160 gr. Ton Balığı konservesi
3 yumurta (sarısı ve beyazı ayrılmış)
4 adet taze soğan
2 orta boy patates (haşlanmış, soğumuş)
tuz
karabiber
Balıkların yağını, bir süzgeç yardımıyla süzün. Yumurta aklarını kar gibi oluncaya kadar mixer ile çırpın. Başka bir kapta, yumurta sarılarını iyice çırpın ve ardından haşlanmış, soğumuş ve ezilmiş patatesleri ve biraz tuz, karabiber ekleyip birlikte çırpın. Çok ince kıydığınız taze soğanlarıda ilave edip, karıştırın. Kar haline getirdiğiniz yumurta aklarını kaşık yardımıyla, yavaşça ve aşağıdan yukarı doğru hareketlerle diğer karışıma ekleyin. Yağlanmış ve unlanmış sufle kaplarına paylaştırın. 180C derece fırında üzeri kızarıncaya kadar (yaklaşık 1 saat) pişirin. İsterseniz sufle kabınızın içinde, isterseniz kalıptan çıkarıp tabakta ama kesinlikle sıcak servis yapın. Afiyet Olsun...
İşte bizim hanım kızımız Yağmur. Ona silahşör demek haksızlık aslında, o tam bir kokoş... Kendi tabiriyle "Süslü Katina"...
İşte elebaşı Berkay, nasıl olsa güreşmek için Türkçe konuşmaya gerek yok, o her dilde aynı... Ama Türkçe bilmediğini sanmayın...
İşte çetenin ikinci adamı Elif. Siz O'nun öyle hanım hanımcık göründüğüne bakmayın. Son anda kız olacağına karar verilmiş bize göre... Berkay bile O'nu erkek sanıyormuş. Son fotoğrafta bana hak vereceksiniz. Özellikle sol ayağına dikkat edin. Kardeşinin saçlarının arasında...
ve kadrodaki dördüncü çocuk, benim en büyük oğlum (eşim) Özden. Karakter analizi için ideal bir poz. Üç yaramaz, bir süslü katina... Seyretmek bile yoruyor insanı.
Ürün portföyümüzde glutensiz kekler, pastalar, kurabiyeler, lokumlar, granül tarhana, katkısız reçeller ve turşular var. Bu ürünlerin pek çoğu, İstanbul dışına ulaştırılamayacağı için, şehir ve hatta yurt dışındaki Çölyak hastalarının da bu değerden faydalanabilmesini amaç edinerek, 4 yıldır geliştirdiğim reçetelerimi bir kitapta birleştiriyorum. Kitabımı, yakın zamanda kitapçılarda görebilirsiniz.
Miss Caramel
Zuhuratbaba Mah. Hüdaverdi Cad. Okçu Şenöz Apt. No:2/13 Bakırköy - İSTANBUL
Tel: 212 - 571 42 56
Fax: 212 - 570 51 23
Not : Hamurun pürüzlü olması, bademin çok ince öğütülememesinden kaynaklanıyor. Badem unu kullanırsanız çok daha pürüzsüz bir macaroon'unuz olur eminim... Tadına gelince, bizim badem ezmesinden çok da farklı değil :)
Gül reçelinizin güzel olmasındaki en büyük etken gül yapraklarının ince ve kokulu olmalarıdır. Ölçüye de sadık kalırsanız eğer, güzel olmaması için hiçbir sebep yok... Afiyet Olsun.
* Reçellerinizin kıvamının olup olmadığını anlamak için, kaşığı reçele batırıp iyice süzülmesini sağlayın. Kaşıktan damlayacak son damlayı temiz ve soğuk bir metal ya da porselen tabağa damlatın. Eğer damla, dağılmadan top gibi duruyorsa reçeliniz olmuştur, bir an önce ateşten alınması gerekir.
İşte peynir de, insanoğlu’nun varoluşundan kısa bir zaman sonra, hayvanları ehlileştirmeyi öğrenmesinin ve hayvansal gıdaların sadece etle sınırlı olmadığını anlamasının ardından keşfettiği lezzetlerden biri. Çok kesin olamamakla birlikte, peynir üretimi ilk defa günümüzden 8000 yıl önce Asya’da yapılmış. Sütün, önce tesadüfen, sonra bilinçli olarak ekşitilmesiyle basit anlamda peynir üretimi başlamış. Bu tarihten 1000 yıl sonra, güney Avrupa ve kuzey Afrika peynirle tanışmış. Ondan 1000 yıl kadar sonra da kuzey Avrupa ülkeleri ilk kez peyniri tatmış. Güzel olan her şey gibi, tüm dünyaya yayılmakta gecikmemiş.
Hayata bambaşka bir lezzet katan peynir, aynı zamanda faydalandıkları hayvanların sütünü farklı şekillerde tüketebilmek ve çok daha uzun süre saklayabilmek adına, o dönem şartları için adeta bir çığır açmış.
Dünya çok geniş bir coğrafya. Böylesine büyük bir alanda, farklı kültürlerde ve hatta aynı anda farklı çağları yaşayan insanlarda çeşitliliğin olmaması mümkün değil. Her konuda olduğu gibi, yemek alışkanlıklarından tutun da, malzeme farklılıklarına kadar her faktör, bu çeşitliliği olumlu yönde beslemiş.
Bugün, bırakın dünyayı, ülkemizde bile onlarca çeşidini bulabileceğimiz peynir, kısa zamanda sofraların vazgeçilmezi haline gelmiş. Kimi mutfaklarda kahvaltıların başrollerinde, kimi mutfaklarda binbir çeşit makarnanın çeşnisinde, kimilerinde salatanın üzerinde kimilerinde ise, en favori tatlıların reçetesinde yerini almış. Böylece peynir, hemen her ülke mutfağında bir “kült” besin statüsüne ulaşmış. Bu kadar rağbet gören ve paha eden bir değerin çok zor yapıldığını düşünebilirsiniz. Oysa peynir, hemen her çeşidinin evde bile yapılabildiği, belli ve basit kuralları olan, son derece uyumlu bir besin kaynağıdır. Evde, basit şartlarda yapılabilecek peynirlerden biri, bizdeki lor peyniri ile aynı mantıkta yapılan, İtalyan mutfağında makarnadan tiramisuya kadar sayısız tarifte yer alan “ricotta” peyniridir. Siz de evinizde, kendi ricottanızı yapmak isterseniz, aşağıdaki olayları eksiksiz gerçekleştirmeniz yeterli. Ondan sonrası, nefis ricottanızın tadını çıkarmak olacaktır.